ÖZET Kapitalizm, liberal politikalar ve serbest piyasa ekonomisi ile şekillenmiş dünyamızda, kar elde etme amacının temel odak noktası olması ile ortaya çıkan ekonomik sorunlar, çözülmesi gereken sosyal ve çevresel problemlerin de ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Toplumlar günlük hayatlarında karşılaştıkları sosyal sorunların çözümünde kamu otoritesinin çözümlerine ek olarak sivil projeler gerçekleştirmektedirler. Sosyal girişimcilik olarak tanımlanan bu projeler, kar amacı gütmeyen oluşumlar, hayırseverlik, vakıf faaliyetleri ve sosyal işletmeler aracılığı ile gerçekleştirilirler. Temel amaç sosyal bir soruna çözüm bulmaktır. Sosyal işletmelerin kendi kendine yeterli olma özelliği öne çıkarken, diğer sosyal girişimcilik örneklerinde kullanılan kaynak yardımlar ve karşılıksız bağışladır. Nobel ödülü sahibi Muhammed Yunus’ un kurduğu ve sürdürülebilir bir ekonomik model ile Bangladeş’ teki yoksullukla mücadele eden Grameen Bank, sosyal işletmecilik için önemli bir örnektir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Girişimcilik, Sosyal İşletmeler, Yoksulluk, Grameen Bank 1. GİRİŞ Sosyal ve çevresel sorunlar sadece günümüzde değil, yüzyıllardır üzerinde durulan ve çözümü için yöntemler aranan çalışma alanlarıdır. Antik dünyadan Platon’ un ve Aristo’ nun ekonomik ve sosyal problemler ile ilgili temel bazı düşünceleri günümüze kadar ulaşmıştır. Platon, yönetme görevinde bulunanlara ekonomik sorunlar ile karşılaştıkları durumlarda, genel (toplumsal) yararın en üstte tutulmasını ifade ederken, Aristo konuya ahlaki açıdan bakmıştır ve kar kavramını oluşturan fiyat ve kazancın adil olması gerektiğini vurgulamıştır (Budak, 2015, s. 29). Zamanımızda da benzer duyarlılıklar ve sorunlar varlığını sürdürmektedir. Günümüz dünyası ekonomik koşullarını belirleyen kapitalizm, üretimin ve arzın özel sektör tarafından sağlandığı, temel dayanağının kar yaratmak olduğu ve üreticilerde ve tüketicilerden oluşan modelin serbest rekabet ile şekillendiği bir ortam sunmaktadır (Bedük, 2012, s. 118). Yunus ve Weber (2012)’e göre kâr elde etme isteği çok güçlüdür ve kapitalizm kâr yaratmaya odaklandığından yoksulluğu ortaya çıkarmıştır. Gerçekleşmesi imkânsız olan herkesin mutlu olduğu bir masal ortaya koymuştur (s. 40). Temel motivasyonun kar olması ister istemez toplumu oluşturan insan faktörünü ikinci plana itmektedir. Küreselleşmenin ve neo-liberal model, ekonomik problemler ile beraber çözülmesi gereken sosyal meselelerin de etkilediği alanın artmasına neden olmaktadır. Sosyal sorunların çözümünün kamu otoritesinden beklenmesinin yanı sıra kamu dışı özel sektör ve sivil toplum da bu sosyal ihtiyaçların giderilmesinde rol alması beklenmektedir (Koçak ve Kavi, 2014, s. 26). Sivil sektörün bu alanlarda yer almasının tek itici gücü, kamu otoritesine destek olmak değildir. İnsanlar, gündelik hayatlarında bu problemler ile karşılaşmaktadırlar ve bu durum hayatlarını etkilemektedir. Toplum çözümsüz kalmış problemlerin başka sorunların ortaya çıkmasını da tetikleyebileceğinin farkındadır. Hükümetlerin sosyal ihtiyaçları karşılamadaki başarısız çözüm yöntemleri, toplumun devleti beklemek yerine, beraberce çözüm bulmak için çalışmalarına ve bunları hayata geçirmelerine neden olmaktadır (Kümbül Güler, 2011, s. 86). Giderilmesi gereken sosyal ihtiyaçlar sadece devletlerin ve sivil toplumun değil, bunların üzerinde yer alan ve duruma daha geniş çerçevede bakabilecek kaynaklara sahip olan uluslararası örgütlerin de gündemindedir. Birleşmiş Milletler Örgütü’ nün 2000 yılında kaleme almış olduğu Binyıl Kalkınma Hedefleri (http://www.undp.org/mdg) bunun önemli bir örneğidir. Kümbül Güler (2011), bu çalışmanın hedefini geliri 1 Amerikan Doları’ ndan az olan ve beslenme ihtiyacını karşılamakta dahi zorlanan ve mutlak yoksul olarak nitelendirilen kişilerin sayısını 2015 yılına kadar yarıya indirmek olarak aktarmaktadır. Bildirgedeki çözümüne ihtiyaç duyulan ana konular, yoksulluk ve açlık, temel eğitime ulaşamama, cinsiyet eşitsizliği, (5 yaş altı) çocuk ölümleri, yüksek anne ölüm oranları / ana sağlığı, HIV/AIDS, sıtma, tüberküloz ve benzeri bulaşıcı hastalıklar, çevresel sorunlar olarak vurgulanmıştır (s. 89). Her ne kadar zamanımızın ekonomik düzeni kar elde etme temelinde varlığını sürdürse de toplumdaki tüm aktörler tamamen bu konuya odaklanmış değillerdir. Sosyal amaçlı faaliyetlerin yapılıyor olması, kar amacı gütmeyen sivil toplum hareketlerinin var olması, hayırseverlik kurumunun işliyor olması önemlidir. Yunus (1999)’ a göre serbest girişimcilerin tek motivasyonu aç gözlülük değildir. Sosyal amaçlar da güçlü bir amaç olabilir ve sosyal farkındalık ile harekete geçmiş girişimciler günümüzdeki kar amaçlı organizasyonların karşısında güçlü bir alternatif olarak varlık bulabilirler (s. 262). Bu çalışmada sosyal sorunların çözümünde araç olarak kullanılan kar amacı gütmeyen ve genel olarak bağış ve yardımları kaynak olarak kullanan sosyal faaliyetler ile bunlardan farklı olarak kendi kendine yetebilen ve sürdürülebilir bir model ile günümüz ekonomi dünyasında kendine yer bulmuş olan sosyal işletmecilik konuları incelenecektir. Bu çözüm yöntemlerinin hangi problemlere odaklandığı, yoksulluk, kadın yoksulluğu gibi temel konulara nasıl yaklaştığı ve hayata geçirilmiş projeler çalışmanın diğer konularıdır. 2. SOSYAL AMAÇLI FAALİYETLER Sosyal devlet bakış açısı ile yoksulluk, işsizlik, gelir adaletsizliği gibi toplumsal sorunların çözümünün birinci öncelikle kamu otoritesinde olduğu varsayılmaktadır. Devletin topladığı vergiler ile maliyeti yüksek sosyal yatırımları yapması doğaldır. Ancak kamu otoritesi her zaman tüm ihtiyaçları karşılayamamaktadır. Bu durumda sivil toplum da bu sorunlara çözüm arama ihtiyacı hissetmektedir. Sosyal amaçlı faaliyetler ülkemizde ve dünyada uzun yıllardır faaliyet göstermektedirler. Koçak ve Kavi (2014)’ ye göre kamu otoritesi bütün sosyal gereksinimleri karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bu durum da farklı çözüm arayışlarını ortaya çıkarmaktadır. Sosyal girişimler, bu sorunları giderme konusunda çalışmalar yapmaktadır (s. 30). Sosyal girişimler tanım itibari ile toplumsal problemlere çözüm arayan ve temel amaçları belirli bir sosyal sorunu gidermek olan organizasyonlardır. Demir (2014)’ e göre sosyal girişimcilik örneklerinden olan sivil toplum kuruluşları, kamusal sosyal sorumluluk ve sosyal işletme olguları benzer özellikler taşımaktadırlar. Son tahlilde, tüm sosyal girişimler var olma sebepleri ve anlamları bakımından birbirlerinde çok farklı değillerdir. Hepsinin amacı sosyal bir fayda oluşturmaktır. Bununla beraber, detaylarda birbirlerinden farklılıklar içermektedirler (s. 354). Bu değişik özellikler, sosyal girişim çeşitlerinin anlam ve amaçlarını değiştirmese de amaçlarını ulaşmada kullandıkları mekanizmalarda farklılıklar vardır. Örneğin; kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları hayırseverlerin bağışları, gönüllü çalışma ve kamu otoritesi desteği ile devamlılıklarını sağlarken, sosyal girişimcilik kendi kendine devamlılığı sağlayabilme olgusunu ön plana çıkarmaktadır (Demir, 2014, s. 350). Bu bölümde sosyal işletmeler, sivil toplum örgütleri, hayırseverlik ve kurumsal sosyal sorumluluk kavramları ve örnekleri incelenecektir. Kendi kendine yetebilme yeteneğine sahip sosyal işletmeler ile diğer sosyal girişimcilik örnekleri karşılaştırılacaktır. 2.1 Sosyal İşletmeler Toplumu oluşturan insanların birbirlerine karşılıksız olarak yardım etmesi, bu yardım faaliyetlerini sivil toplum kuruluşları aracılığı ile yapmaları sık görülen bir uygulamadır. Temel kaynağını bağışlar ile sağlayan bu tip oluşumlar doğası gereği, varlıklarını kendi dışındakiler vasıtasıyla devam ettirir. Bu durum da doğal olarak sürdürülebilirlik problemini ortaya çıkarır. Sosyal işletmeler, diğer kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları gibi sosyal ve çevresel sorunların çözümü için çalışmalar yapmaktadır ancak yöntemlerinde önemli bir farklılık bulunmaktadır. Sosyal işletmeler, gerçekleştirdikleri projelerin kaynaklarını kendi içlerinden sağlamaktadırlar. Yunus ve Weber (2012)’ e göre sosyal bir işletmenin dış kaynaklara ihtiyaç duymadan sürdürülebilir olması, sosyal işletmelere ayrılmış olan kaynakların, gelecek yıllarda toplum için yararlı olma kapasitesini göstermektedir. Oysa hayır olarak verilen paralar kısa zamanda tükenir, elde edilen yarar büyük olsa da genel olarak limitlidir (s. 127). Demir (2014), sosyal işletmeyi, temel amacı kar elde etmek olmayan, hedefini gerçekleştirmek için modern bir işletmenin kullandığı yöntemleri kullanarak, sosyal bir sorunu çözmeye çalışan, alışılagelmiş işletme tarzından farklı bir işletme modeli olarak ifade etmektedir. Sosyal bir işletmede yatırımcılar, sadece ilk yatırmış oldukları tutarı kar elde etmeksizin geri alabilmektedir. Sosyal bir işletme geleneksel işletme yöneticiliğinin mekanizmalarını kullanır ve ekonomik alanda diğer işletmeler gibi kar elde etmeye, refahı arttırmaya ve müşteri taleplerini yerine getirmeye çalışır. Ancak bahsedilen kavramlar, bu tip işletmelerin amacını oluşturmazlar. Bunlar sosyal sorunların çözülmesi için gereken projelerin hayata geçirilebilmesi için gereken kaynakları üretilmesi için kullanılan araçlar olarak karşımıza çıkar. Kılıç Kırılmaz (2014), sosyal bir işletmenin yarattığı değerin ölçülmesinde kar veya müşteri ihtiyaçlarının karşılanmasını değil, oluşturulan sosyal etkinin önemli olduğunu aktarmaktadır (s. 64). Sosyal bir işletme örneği olan Grameen Bank dış kaynaklara ihtiyaç duymadan sürdürülebilir bir politika izlemektedir (Yunus ve Weber, 2012, s. 12). Bir diğer örnek de Grameen Danone ismindeki işletmedir. Grameen Danone, yeterince beslenemeyen çocukların beslenme ihtiyaçlarının desteklenmesi için kurulmuş bir işletmedir. Grameen Danone de yıllık işletme durumunu elde edilen kar ile değil, beslenme ihtiyacı giderilmiş çocuk sayısı ile ölçmektedir (Demir, 2014, s. 353). Geleneksel girişimcilik örneklerinde temel amaç ekonomik değer üretmek ve kar elde etmekken, sosyal bir işletme belirli bir sosyal sorunu çözmeye odaklanır ve başarısını yaratılan sosyal değer ile ölçer. 2.2 Kar Amacı Gütmeyen Kurumlar, Sivil Toplum Örgütleri Kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları dernekler ya da vakıflar olarak varlıklarını sürdürmektedir. Bu dernek ve vakıflar, çeşitli kermes, spor faaliyetleri ve etkinlikler ile fon toplayabilirler ya da bağış kabul ederler. Bu tip organizasyonlar da sosyal bir değer ve fayda yaratabilme amacıyla faaliyet gösterdiklerinden sosyal girişimler olarak değerlendirilirler. Ancak bir sosyal işletme değildirler. Yunus ve Weber (2012)’ e göre bir vakıf sosyal bir işletme olarak adlandırılamaz. Öncelikle ekonomik olarak kendi kendine yetecek mekanizmalara sahip değildirler, standart işletme yöntemleri ile gelir elde edemezler. Ayrıca sosyal işletmeler gibi sahipleri de yoktur. Toplum Gönüllüleri Vakfı ve Doğa Gözcüleri Derneği bu tip örgütlenmelere iki örnek olarak verilebilirler. Toplum Gönüllüleri Vakfı (www.tog.org.tr), odağını gençleri almış ve onları hem hayata hazırlamayı hem de sosyal girişimci olarak yetiştirmeyi amaçlamaktadır (Çetindamar, Tutal ve arkadaşları, 2010). Doğa Gözcüleri Derneği (www.dogagozculeri.org) ise Van Gölü çevresel sorunlarından biri olan inci kefalinin aşırı avlanması ile ilgili çalışmalarda bulunmaktadır. 2.3 Hayırseverlik Hayırseverlik genel olarak, belirli ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlara karşılıksız olarak verilen maddi ve manevi desteklerdir. Vakıflar, ülkemizde hayırseverlik hizmetinde bulunan organizasyonlardandır. Vakıfların da amacı belirli bir sosyal sorunun çözümüne katkıda bulunmaktır ki bu amaç onları sosyal girişimcilik kümesinin bir elemanı yapar. Türkiye’ deki vakıf örneklerinden Hacı Ömer Sabancı Vakfı 1974 yılında kurulmuştur ve var olma amacını “Toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve toplumsal duyarlılık bilincini gelecek nesillere aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı değerler oluşturarak insanların hayatında fark yaratmak” ifade eder. Görüldüğü gibi toplumsal bir hedefleri bulunmaktadır. Vakfın kuruluşu Sabancı Ailesi’ nin maddi katkıları ile gerçekleştirilmiştir (Çetindamar, Tutal ve arkadaşları, 2010, s. 5). Hayırseverlik organizasyonları (ve bu örnekte vakıflar) her ne kadar bir sosyal girişim örneği olsa da sosyal işletme olarak değerlendirilemez. Vakıflar sosyal işletmelerden farklı olarak, varlıklarını kendi kendilerine sürdürebilme yeteneğine sahip değildir ve bağışlara bağımlıdır. Hayırseverlik kurumları devamlılıklarını sağlayabilmek için edilgen bir çerçevede hediye ve bağış kabul etmek durumundadırlar ve ekonomiye aktif bir katkıları yoktur (Demir, 2014, s. 354). Yoksullukla mücadele sürecinde hayırsever kurumların belirli sosyal sorunların çözümüne katkı sağladıkları ortadadır. Ancak bu yöntem uzun vadede sürdürülebilir değildir, kısa vadede toplumun yaşadığı zorlukların aşılmasında önemli bir fonksiyon yerine getirirler. Ancak bu mücadele sürecinde ihtiyaç sahiplerine belirli zaman aralıklarında destek olmak, ihtiyaç sahiplerinin kendilerini küçük düşürülmüş hissetmelerine sebep olabilir ayrıca bu durumun devamlılığını sağlamak risklidir. Böyle bir yöntem ekonomiyi de çıkılması zor bir duruma yok (Budak, 2015, s. 39). Ek olarak, hayırsever örgütlerin yardımlarına bağımlı hale gelmiş ihtiyaç sahipleri, kendi kendilerini idare edebilme potansiyellerini de oraya çıkaramazlar (Yunus ve Weber, 2012, s. 31). Benzer şekilde Branson (2013), sadece para yardımının yapıldığı bir hayır kurumunu istemediğini belirtmektedir. Ona göre yardım etmenin eskilerden farklı bir yöntemi olmalıydı (s. 37). 2.4 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Günümüz dünyasındaki işletmelerin temel amacı ürün ve hizmet üreterek kar sağlamaktır. Bu amaç işletmenin devamlılığının sağlanabilmesi için gerekli olsa da tek hedef değildir. Pek çok şirket sürdürülebilir gelişme için hem ekonomik gelişmelerine önem vermektedir, hem de var oldukları toplumun genel refahına katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, Demir (2014)’ ye göre; kurumsal sorumluluk kavramı sadece firmanın büyümesinin devamlılığının sağlanabilmesi için etkileşim içinde oldukları çevrenin ve doğanın korunması ile sınırlı değildir. İşletmenin tüm çevreyi oluşturan tüm unsurlara (insanlar, kamu otoritesi, rakipler ve toplum) karşı olan yükümlülükleri de kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde değerlendirilmelidir (s. 351). Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları, sosyal girişimciliği destekler niteliktedir. Ancak bu iki kavram arasındaki farklar bulunmaktadır. Sosyal sorumluluk genel bir ifadedir ve kurumun verdiği kararların toplumu nasıl etkilediği ile ilgilidir. Sosyal girişimcilik ise kurumun sosyal sorumluluk anlayışı kapsamında gerçekleştirdiği projelerdir. Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarına örnek olarak Garanti Bankası Toplumsal Paylaşım Projeleri’ni örnek verebiliriz. Bu projelerin amacı Garanti Bankasının var olduğu topluma ve çevreye katkısını arttırmak olarak ifade edilmektedir. Garanti Bankası’nın maddi ve manevi desteğini sunduğu bu projeler eğitim, kültür, sanat, çevre, spor gibi toplumu etkileyen alanlarda faaliyet göstermektedir (Çetindamar, Tutal ve arkadaşları, 2010, s. 5). Kar amaçlı bir kurumun, kurumsal sosyal sorumluluk başlığı altında yaptığı çalışmaların, topluma fayda sağladığı ortadadır. Bununla beraber bazı düşünürler bu çalışmalara mesafeli yaklaşmaktadırlar. Bazı açılardan bu tip sosyal sorumluluk projelerini eleştirmektedirler. En önemli eleştirilerden birini kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin toplumsal sorunları kökünden gidermeye yönelik olmamasıdır. Bu projelerin, deyim yerinde ise, bir nevi halkla ilişkiler çalışmaları kapsamında değerlendirildiği şeklinde yorumlandığını söyleyebiliriz. Yunus ve Weber, kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının amacının genelde, örgütün dışarından görünüşünü iyileştirmek şeklinde olduğunu söylemektedir. Bu yöntemin temelinde bir problem yoktur, ancak bu çalışmalar sosyal işletmelerin savunduğu normları taşımazlar (s. 34). Bu eleştirilere paralel olarak; Demir (2014), Milton Friedman’ ın New York Times gazetesinde yayınlanan ve kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin amacının karı arttırmak olduğunu ifade ettiği makalesini aktarmaktadır. Friedman’ a göre kurumlar sosyal yardım yapmaktadırlar ve bu yardımlar yapaydır (s. 352). Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları ile sosyal işletmecilik kavramlarını karşılaştırdığımızda en temel nokta bu girişimcilik örneklerinin yöntemlerindeki farklılıklardır. Her ne kadar ikisi de toplumsal sorunların çözümüne eğilseler de kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları; örneğin yoksulluğun tümden kaldırılmasına yoğunlaşmaz. Bir üst paragrafta Friedman’ ın eleştirisinde kullandığı yardım ifadesi, doğal olarak, bu çalışmaların bir sosyal işletme özelliğini taşımadığını net bir şekilde ifade etmektedir. Oysa bir sosyal işletme, hayırseverlik ve sosyal sorumluluk çalışmalarından farklı olarak, yoksulluğun temelindeki problemlere çözmeye odaklanmıştır. Bunu yaparken yardımlara ve bağışlara bel bağlamak yerine sürdürülebilir, yoksulluk koşullarını değiştirebilen ve ekonomik dünyada kendine yer bulabilen bir örgüt yapısını temel alırlar. 3. SOSYAL GİRİŞİMCİLİK İHTİYACI Şehirleşme öncesi, geleneksel toplumlarda, kendi kendine yetme, geniş aileler içinde problemlerin giderilmesi, küçük toplulukların kendi sorunlarını ortaklaşa bir şekilde çözebilmesi yetenekleri, sosyal sorunların büyümeden ortadan kaldırılması durumuna sebep olmaktaydı. Bu yaklaşımda devlet ya da otorite sosyal sorunların çözülmesi ve ihtiyaçların giderilmesi için gereken yeteneklere sahip olan tek kurum olarak gözükmekteydi. Şehirleşme ile beraber, özellikle gelişmekte olan ülkeler, hızlı bir şehre göç etme gerçekliği ile karşılaşmışlardır. Kendi toprağında, geleneksel bilgiler ile de olsa, üretimde bulunabilen kişiler, şehirde vasıfsız işçi konumuna gelmişlerdir. Özellikle bizim gibi, sanayi gelişimini tamamlayamamış ülkelerde bu durum ucuz işçi gücünün ortaya çıkmasına ve bu ucuz iş gücünün, katma değeri az olan hizmet sektörüne yönelmesi ile sonuçlanmıştır. İşsizliği, güncel hayatın bir parçası olarak yaşadığımız bu zamanlarda, alım gücünün azalması da beklenen bir durumdur. Çalışan kesim ile işsizler arasındaki oranın olumsuz anlamda artması, çalışan kazançlarını azaltmakta ve geniş toplulukların fakirleşerek alım güçlerinin azalmasına sebep olmaktadır (Budak, 2015, s. 35). Yaşadığımız çevredeki ihtiyaçları incelediğimizde, çevre ve sağlık krizleri, gelir adaletsizliği, devletin kamu hizmetlerindeki yetersizliği, kaynak bulma yarışı ve devletin serbest piyasa ekonomisi ile birlikte küçülmesini görebiliriz (Kümbül Güler, 2011, s. 80). Bu ihtiyaçların karşılanmaması sağlıksız bir toplum hayatına yol açacaktır. Bir toplumda birlikteliğin sağlanabilmesi için sosyal sorunların çözümlenmesi gerekmektedir, aksi durum toplumun geleceğini sürekli tehdit edecektir. Bu sebeple, toplumsal ilerleme için, toplumu meydana getiren her kurumun sosyal ihtiyaçların çözümü için çalışması gerekmektedir (Koçak, Kavi, 2014, s. 28). Sivil toplumun sosyal sorunlar ile ilgilenmesini, sivil girişimcilik kavramı altında inceleyebiliriz. Sosyal girişimcilik yoksulluk, çevre problemler, ekolojik tarım, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar konuları ile ilgili toplumu ilgilendiren ihtiyaçları yeni ve denenmemiş yöntemler ile karşılama çalışmalarını kapsamaktadır (Kılıç Kırılmaz, 2014, s. 57). Kamu otoritesi dışındakilerin de toplumsal sorunlar ile ilgilenmesi yeni bir durum değildir. Yıllardır varlıklarını ve hizmetlerini sürdüren vakıflar ve hayır kurumları bulunmaktadır. Bununla beraber insanların bireysel kimlik kazanması ve elde ettiği haklar da sivil toplum kavramını güçlendirmiştir. Geleneksel yaşantıdan modern toplum düzenine geçen toplumlarda sivil oluşumlar, hem sosyo-ekonomik hem de demokratik süreçlerde etkinlik sağlamışlardır, böylelikle sürdürülebilir kalkınmanın da temel bir parçası durumuna gelmişlerdir (Demir, 2014, s. 348). Sosyal sorunların çözümünde devletin etkinliğinin yetersiz kaldığı durumlarda sosyal girişimcilik önem kazanmaktadır. Sosyal girişimcilik sadece çözüm gerektiren toplumsal olaylarda farkındalık yaratılmasında ya da kısa dönemler için pratik faydalar sağlanmasında faaliyet göstermemektedir. Sosyal girişimcilik çalışmaları, sosyal problemlerin giderilmesi ve problemlerin temelden değiştirilebilmesinin bir yoludur. Bu yaklaşım ile sosyal girişimciliğin kısa vadeli küçük etkilerinden ve uzun dönemli değişiklikler için katalizör görevlerinden bahsedilebilir (Kılıç Kırılmaz, 2014, s. 59). Yukarıda sosyal girişimcilik ihtiyacı ile ilgili konulardan bahsedilmiştir. Maddenin devamında sosyal girişim çalışmalarının ortaya çıkmasındaki temel konulardan olan yoksulluk ve özelinde kadın yoksulluğundan bahsedilecektir. Bununla beraber özellikle sosyal girişim örneklerinden biri olan sosyal işletmelerin, sorunlara çözümünde kullandığı mikro kredi konusu incelenecektir. 3.1 Yoksulluk Yoksulluk sadece günümüzün bir problemi değildir. Kaynakların adaletsiz dağılımı, fakir ve zengin ayırımı, yüz yıllardır anlatılan pek çok hikâyenin konusu olmuştur. Eski zamanlarda bir ağanın ya da toprak sahibinin himayesinde, karın tokluğuna çalışan ve böyle bir toplum hayatı ile asla bundan kurtulamayacak olan insan hikâyeleri, günümüzde köylerde ya da kentlerde günümüz kaynaklarından yeterince faydalanamayan insanların öykülerine evirilmiştir. Yoksulluk dar bir ifade ile sadece ekonomik olarak yeterli durumda olmama gibi tek bir boyut ile tanımlanabilir. Ancak günümüzde yoksulluğun tek boyutlu bir kavram olmadığı anlaşılmıştır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı için yoksulluk sadece maddi gelirlerin yetersizliğinin ötesinde ele alınmaktadır. 2001 İnsani Gelişme Raporu eğitim, içme suyunun erişilebilirliği, siyasi kararlara dâhil olabilme gibi farklı boyutları da yoksulluk kavramına dâhil etmektedir (Kümbül Güler, 2011, s. 88). Sarvan (2015) yoksulluğun en temel etkisinin bir insanın toplumsal hayatta diğer insanlar gibi yer almasını kısıtlayan sosyal bir dışlanma olduğunu ifade etmektedir (Sarvan, 2015, s. 347). Ülkemizde de yoksulluk çok boyutlu olarak ele alınmaktadır. TÜİK yoksulluk kavramını, insanların temel gereksinimlerini karşılayamama ifadesi vermektedir (Sarvan, 2015, s. 345). Bu bağlamda yoksulluğu sadece maddi ve iktisadi kavramlar ile değil, sosyal hayata etkileri bakımından da incelemek gerekmektedir. Toplumların ekonomik olarak gelişmişliği elbette yoksulluk sorununun azalmasında etkili olacaktır. Bununla birlikte ekonomik olarak refaha ulaşmış toplumlar da yoksulluk sorununu tam olarak çözememişlerdir. Bu ülkelerdeki evsizlerin durumu, işsizlik oranlarının sıfır olmaması gibi örnekler çoğaltılabilir. Ancak en temel kanıt, gelişmiş ülkelerde de sosyal işletmelerin bulunmasıdır. Yunus (1999)’ a göre ekonomi üzerine çalışanlar yoksulluk ve gıda kıtlığı gibi konulara yeterince zaman ayırmamaktadırlar. Ekonomik süreçler en detaylarına kadar incelenirken, yoksulluk konusu üzerinde pek çalışılmaz. Ekonomistler, genel olarak ekonomik gelişmişliği yakalayan toplumların doğal olarak yoksulluk ve açlık sorununu da çözeceklerini ifade ederler (s. 77). Bununla beraber Sarvan (2015) da destekleyici, benzer bir yorumda bulunmaktadır. Sarvan (2015) ‘a göre yoksulluk ülkelerin büyüme ve kalkınma durumları ile değerlendirilmiş ve bu durumların iyileştirilmesi ile insanların gelirlerinin artacağı ve toplumdaki yoksulluğun azalacağı ön görülmüştür. Ancak yoksullukla mücadele dünyanın ve ülkelerin günlük hayatlarının ilk konusu olmamıştır (s. 344). Oysa durum bahsedildiği gibi değildir. Teknolojinin akıl almaz boyutta ilerlediği, dünyanın öbür ucundaki bir üreticiden tek bir bilgisayar hamlesi ile bir ürünü alabildiğimiz, diğer gezegenlere insanlı seyahat planlarının yapıldığı günümüzde yoksulluk ve gelir adaletsizliğine çözüm bulamamış olmamız bir tezat oluşturur. Sarvan (2015)’ a göre uluslararası çapta yapılan çalışmalar göstermektedir ki küresel çapta yoksulluk artmaktadır (s. 343). 3.2 Kadın Yoksulluğu Bir önceki maddede yoksulluğun sadece ekonomik boyuttan incelenemeyeceğini, çok boyutlu bir problem olarak görülmesi gerektiği ifade edilmişti. Bu bölümde ise yoksulluğun alt başlığı olarak ele alınabilecek olan kadın yoksulluğu incelenecektir. Yunus (1999)’ a ekonomik gelişme artmış hayat kalitesini, yoksullukla mücadeleyi, onurlu bir iş sahibi olmayı ve adaletsizliğin azaltılmasını kapsıyorsa yoksullukla mücadeleye kadınlardan başlamak normaldir. Kadınlar bir toplumda fakirlerin, işsizlerin, parasal ve toplumsal açıdan ezilmişlerin önemli bir kısmını oluşturmaktadır (s. 105). Dolayısıyla kadın yoksulluğu, bu toplumsal problemin çözümünde önemli bir rol oynamaktadır. Kadın yoksulluğu sadece kadınların ekonomik pastadan yeterli ölçüde yararlanamamaları ile ilgili değildir. Sarvan (2015)’ ın ifade ettiği gibi kadınlar yoksulluk olgusunu içlerinde yaşamaktadırlar. Kadınların daha da yoksullaşmasının sebepleri, iş bulmada erkekler kadar avantajlı olmamaları, eğitime ulaşma şanslarının daha az olması, kadınların iş hayatında bulunmalarını zorlaştıran etmenler, gelir adaletsizliği ve kazançlarının kendilerinin değerlendirememeleridir. Kadınların aile içindeki önemi oldukça fazladır. Dolayısıyla kadın yoksulluğu, yoksullukla mücadelede önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yunus (1999)’ un deneyimlerine göre başka bir seçeneği olmayan kadın, kendine yardımcı olma olgusunda, erkeklere göre daha çabuk ve iyi uyum gösterir. En çok zararı kendileri gördüklerinden, yoksullukla mücadelede daha fazla çaba içinde olmaktadırlar (s. 105). Ailedeki çocukların durumu da kadın yoksulluğu ile yakından ilgilidir. Çocuklar, annelerinin gelirindeki artıştan direkt olarak fayda görmektedirler (Yunus ve Weber, 2012). Sonuç olarak kadın yoksulluğu ile mücadele sadece kadının kendisi ile ilgili değildir. Kadın hem bu toplumsal sorunu yaşan en büyük kesim olması hem de gelir artışını kısa zamanda ailedeki çocuklar ile de paylaşması sebebiyle gelir adaletsizliği ile savaşta önemli bir rol oynamaktadır. 4. ULUSLARARASI ALANDA SOSYAL GİRİŞİMCİLİK Sosyal girişimcilik sadece yerel toplumsal sorunların çözümde değil, uluslararası alanda da faaliyet göstermektedir. Çalışmanın bu kısmında incelenecek örneklerden ilki Muhammed Yunus tarafından Bangladeş’ te kurulan ancak sonrasında tüm dünyaya yayılan Grameen Bank’ tır. Bir diğer örnek 1980’ de Bill Drayton tarafından kurulan Ashoka Örgütü’ dür (http://ashoka.org/about). 4.1 Grameen Bank Grameen Bank’ ın kurucusu Muhammed Yunus, eğitimini Amerika’ da tamamlamış bir ekonomi profesörüdür. Bangladeş’ te ekonomi Chittagong Üniversitesi’ nde ekonomi bölümü başkanı iken üniversite yakınlarındaki bir grup yoksul insanın, her gün çalışmalarına rağmen bir türlü yoksulluk sarmalından çıkamadıklarını fark etmesi ile başladığı çalışmalar Grameen Bank’ ın hayat bulmasına yol açmıştır. Muhammed Yunus, kendi ülkesindeki toplumsal bir problem olan yoksulluğun ve yoksul insanların hayat mücadelesinin farkındadır. Bu farkındalıkla birlikte, Yunus, yoksulların bu hallerinden kurtulmalarını engelleyen ekonomik düzeni de fark etmiştir. Grameen Bank’ ın kuruluş aşamasındaki çalışmaları, var olan ekonomik düzenin ve varsayımların ötesine geçmiştir. Özellikle, Bangladeş gibi ataerkil bir toplumda kadınları merkeze oturtması, mikro-kredi ile (daha önceden yoksulların zaten kapsam dışı oldukları) yoksulları finansal düzenin içine alması, insanın kendisinin bir borç için teminat olarak sayılabilmesini sağlaması, verilen kredilerin geri dönüşünü sağlayabilmek için yenilikçi yollar bulması ve bu özellikleri sürdürülebilir bir iş modeli ile ortaya koyması Grameen Bank’ ı önemli bir sosyal işletme olarak ortaya çıkarır. Bunun yanında Grameen Bank mevcut ekonomik düzendeki herhangi bir şirket gibi yönetilmektedir. Geleneksel işletmeler kar elde etmek için varlık gösterirlerken, Grameen şirketleri benzer yöntemleri kullanarak sosyal problemleri gidermek için çalışırlar (Yunus ve Weber, 2012, s. 44). Yunus, çalışmalarını yeni bir çeşit kapitalizm ve girişimcilik çeşidi olarak tanımlarken bunu sosyal çalışma olarak tanımlar. Bu kavram sosyal, ekonomik ve çevresel problemlerin çözümüne odaklanmış unsurları ve süreçleri içerir (Yunus ve Weber, 2012, s. 9). Toplumun içinden çıkamadığı yoksulluk problemi, yoksulluğun giderilmesi için yeni ve sürdürülebilir yolların bulunması Grameen Bank’ ın temel dayanak noktasıdır. Burada yoksulluk çözülebilir bir sorun olarak tanımlanmıştır. Yunus bu durumu, yoksulluğun yoksullar tarafından yaratılmamış olmasına ve yoksul insanların herhangi bir yetersizliğe sahip olmadıklarına (Yunus ve Weber, 2012, s. 13) olan inancı ile ifade etmektedir. Yunus’ a göre yoksullukla etkin mücadele edilirse şu anki durumun tam tersine gurur duyulacak bir dünya yaratılabilecektir (Yunus, 1999, s. 77). Grameen Bank öncelikle yoksulların bu durumdan nasıl çıkabileceklerini araştırırken, yoksul insanlara yaklaşım konusunda yenilikler getirmiştir. Yoksulların sadece yardım dilenen insanlar olmadıklarını, fırsat verildiğinde en çaresiz ve toplum tarafından olanaklara ulaşımı engellenmiş insanların bile kendi kendilerine yeterli olabilecekleri bir dünyaya kavuşabileceklerini göstermiştir. Grameen Bank’ ın en önemli ürünlerinden biri olan mikro-kredi uygulaması bunun en güzel örneklerinden biridir. Bangladeş’ te kadınlar toplum kaynaklarından neredeyse hiç yararlanamamaktadırlar. Öyle ki Yunus’ un bir kadın ile konuşup ondan bilgi alması bile oldukça zahmetli bir durumdur. Potansiyel müşterileri olan kadınlar ile konuşabilmek için bile yanına bir kadın öğrencisini alması zorunluluk haline gelmiştir (Yunus, 1999, s. 110). Kredi müşterisi olan kadınların tercih edilmesi, kadınların aile içinde gereken haklarını alabilmesi için gereken ilk adım olarak ifade edilmektedir (Yunus, 1999, s. 106). Böylelikle kadınların elde edecekleri ekonomik gelirin, sadece kadına değil, ailenin geri kalanına da ulaşması hedeflenmiştir. Grameen Bank’ tan önce bankaların yoksul insanlara kredi vermemekteydi. Temel düşünce teminatı olmayan birine verilen kredinin geri dönüşünün olamayacağı yönündedir. Yunus’ un sosyal girişimci olarak tanımlanmasının en önemli nedenlerinden biri, bu düşünce tarzını yıkabilmek için yenilikçi çözümler getirmesi ve bu riski göğüslemesidir. Grameen Bank öncelikle kredi geri ödemelerinin sıklığını arttırmıştır. Bununla birlikte küçük gruplar kurarak kişilerin kredi ödemelerini yapmaları için baskı unsurları oluşturmuştur. Ayrıca kredi teminatı kavramını genişletmiştir ve kredi alan kişinin iş modelini teminat olarak kabul etmişlerdir. Grameen Bank çalışmaları sonucunda (önemli bir kısmı kadınlardan oluşan kredi müşterileri) Bangladeş’ in yüzde onu kredi kullanmaktadır. Kredi geri ödenme oranı da yüzde doksan sekiz civarındadır. Bu durum da yoksul insanlara fırsat verildiğinde, bu insanların kendi durumlarını düzeltmeye yetecek kapasiteye sahip olduklarını göstermektedir. 4.2 Ashoka Uluslararası Sosyal Girişimciler Ağı Ashoka Uluslararası Sosyal Girişimciler Ağı, 1980’ de William Drayton tarafından Hindistan’ da kurulmuştur (Sarvan, 2015, s. 351). Bu örgüt, dünyadaki pek çok sosyal girişimciye fon sağlamaktadır (Kılıç Kırılmaz, 2014, s. 59). Ashoka amacını, sosyal girişimciliğin dünya çapında geliştirilmesi ve dünyadaki sivil toplumun girişimci ve verimli bir şekilde beraberce hareket etmesi olarak ifade etmektedir (Kümbül Güler, 2011, s. 94). Kümbül Güler (2011)’ in çalışması Ashoka örgütü incelenmiş ve örgütün Ekonomik Gelişme alanındaki çalışmalarının yoksulluktan kurtulmayı engelleyen problemlere yoğunlaştığını ortaya koymaktadır. Bu konudaki çalışmalar özelleştirme, işsizlik, evsizlik, sosyal dışlanma, kentsel sorunlar, toplumsal güvensizlik, taşeron çalışma ve güvensiz çalışma ortamı üzerine yoğunlaşmaktadır. Ashoka, belirledikleri bu sorunları, ihtiyaç duyan insanları eğiterek, maddi fırsatlar sağlayarak ve bu insanlara özgüven kazandırarak gidermeye çalışmaktadır (s. 97). Ashoka çalışanları da, Muhammed Yunus’ a benzer şekilde yoksulluğun çözülebilir bir problem olduğuna inanmaktadırlar. Kümbül Güler (2011)’ in çalışmasına konu olan Ashoka sosyal girişimcileri, ihtiyaç sahibi olarak belirledikleri toplum üyelerinin problemlerini aşacaklarına inanmaktadırlar ve bu kesimlere güven beslemektedirler (s. 99). Daha önceden de bahsettiğimiz gibi Ashoka hedefini dünya çapındaki sosyal girişimcileri bütünleşik olarak harekete geçirmek olarak ifade etmektedir. Bu bağlamda Ashoka örgütü 2001 yılı üyesi Yusuf Kulca da bu örgütün Türkiye’ de faaliyet gösteren bir üyesidir. Kulca, yoksulluk kapsamında değerlendirilen sokak çocukları konusunda çalışmalarda bulunmuştur. Bu çalışmalar Umut Çocukları Derneği çatısı altında yapılmaktadır (Kümbül Güler, 2011, s. 93). Bu derneğin temel amacı sokak çocuklarının toplum ile bütünleşmelerinin sağlanabilmesidir (http://www.umutcocuklari.org.tr). 5. SONUÇ/YORUMLAR Ekonomik problemler sadece ekonomi bağlamı ile sınırlı değildir. Çözüme kavuşturulmamış bu tip problemler, sosyal sorunların ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. En belirgin sosyal sorunların başında gelen yoksulluk Birleşmiş Millet Örgüt’ ünün de gündemindedir. Yoksulluğun çözümü sadece beslenme problemlerini değil, barınma, eğitim, ana-bebek sağlığı gibi pek çok sorunun da çözümünde kritik önem taşımaktadır. Sivil toplum sosyal sorunların giderilmesi için, kamu otoritesinin çalışmalarının yanında, sosyal işletme, sivil toplum örgütleri, hayırseverlik ve kapsayıcı bir başlık olarak sosyal girişimcilik şemsiyesi altında faaliyetler göstermektedir. Bu çalışmaların ortak özelliği sosyal fayda ve değer yaratmaktır. Tümünün amacı aynı olsa da sosyal işletmeler, geleneksel işletme faaliyetlerini kullanması ve kendi kendine yeterli olabilmesi özellikleri ile diğerlerinden ayrılmaktadır. Sosyal işletmeler, diğer sivil toplum kuruluşlarının sosyal hizmetler için kullandığı bağış ve geri dönüşü olmayan yardımlar dışında da kaynak yaratılabileceğini göstermiştir. Bu özellikleri ile ekonomik dünyanın sınırları içinden çıkmadan var olabilmesi, sosyal işletmelerin, günümüzde yaratılan yoksulluk problemine uzun vadeli bir çözüm olarak karşımıza çıkmasına yol açmaktadır. Yoksulluk sorunun giderilmesi için kullanılabilecek en önemli sivil toplum araçlarından biri sosyal işletmeciliktir. Nobel ödüllü ekonomi profesörü ve sosyal girişimci Muhammed Yunus, bir sosyal işletmecilik örneği olan, Grameen Bank’ ı yoksul insanların ekonomik hayata dâhil olabilmeleri ve yoksulluk zincirlerinden kurtulabilmeleri için kullanabilecekleri, mikro-kredi sağlayan bir banka olarak kurmuştur. Her girişimci gibi var olan süreçlere yenilikçi çözümler bulmak için uğraşmıştır. Grameen Bank’ ta geleneksel kredi verilebilirlik koşullarını, yoksulluk problemini çözebilmek için daha önce denenmemiş yöntemler ile farklılaştırmıştır. Bununla beraber kadın yoksulluğunun, aile ve genel olarak toplumun yoksullaşmasında çok önemli olduğunu ortaya koymuştur. Yunus, kadın yoksulluğuna özel olarak önem vermiştir ve Grameen Bank’ ın kredi müşterilerinin kadınlardan oluşmasına önem vermiştir. Sosyal işletmelerin, temel dayanağı olan kendi kendine yetebilme ve sürdürülebilir yöntemler kullanarak piyasa ekonomisi içerisinde kendine yer bulabilme yeteneği, bu tip organizasyonların uzun vadede ayakta kalabileceğine dair umut vaat etmektedir. Hayırseverlik ve vakıf hizmetlerinin önemini azaltmamakla birlikte, bağış esasına dayanan oluşumların dış kaynaklara bağımlı olması gerçeği önümüzde belirgin bir şekilde durmaktadır. Yatırımcıların sosyal işletmelere yönlendirilmesi, elde edilen sosyal değerlerin topluma yarar sağlamak için kullanılan yöntemlerin insanlara daha iyi anlatılması sosyal işletmeciliğin yaygınlaşması için önemlidir. Yoksulluk sarmalından çıkmak için sosyal işletmecilik iyi bir alternatif olarak toplumsal fayda sağlayabilecek verimli bir sosyal girişimcilik örneğidir. KAYNAKÇA
BEDÜK, A. (2012). Karşılaştırmalı İşletme-Yönetim Terimleri Sözlüğü, Atlas Akademi Kampüs, Ankara. BRANSON, R. (2013). Kapitalizm 24902 (Asiye Hekimoğlu GÜL, Çev.), Optimist, İstanbul. BUDAK, G. (2015). YOKSULLUĞA İNOVATİF BİR ÇÖZÜM; SOSYAL GİRİŞİMCİLİK, HAK-İŞ Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 4(8): 26-41. ÇETİNDAMAR, D., TUTAL E., TİTİZ, S., TALUK, Ş. (2010). SOSYAL DÖNÜŞÜMÜN AJANLARI: SOSYAL GİRİŞİMCİLER, Social Entrepreneurship Conference. DEMİR, Ö. (2014). “SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI”, “SOSYAL GİRİŞİMCİLİK”, “KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK” VE “SOSYAL İŞLETME”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2(6): 347-356. KILIÇ KIRILMAZ, S. (2014). SOSYAL GİRİŞİMCİLİK BOYUTLARINA KURAMSAL BİR BAKIŞ, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 3(2): 55-74. KOÇAK, O., KAVİ E. (2014). SOSYAL POLİTİKA AKTÖRÜ OLARAK SOSYAL GİRİŞİMCİ BELEDİYECİLİK, HAK-İŞ Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 3(6): 26-49. KÜMBÜL GÜLER, B. (2011). YOKSULLUKLA MÜCADELEDE SOSYAL GİRİŞİMCİLİK: ASHOKA ÜYELERİNDEN SOSYAL YENİLİKÇİ ÖRNEK UYGULAMALAR, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 13(3): 79-111. ÖZDEVECİOĞLU, M., CİNGÖZ, A. (2009). SOSYAL GİRİŞİMCİLİK VE SOSYAL GİRİŞİMCİLER: TEORİK ÇERÇEVE, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (32): 81-95. SARVAN, F. (2015). Mikrofinans Programlarının Kadın Yoksulluğu ve Girişimciliği Üzerine Etkileri: Bir Araştırma ve Bir İşbirliği Modeli Önerisi, Mediterranean Journal of Humanities, 5(1): 343-369. YUNUS, M. (1999). Yoksulluğun Bulunmadığı Bir Dünyaya Doğru (Gülden ŞEN, Çev.), Doğan Kitap, İstanbul. YUNUS, M., WEBER, K. (2012). Sosyal İşletme Kurmak (Ahmet Nebil İMRE, Çev.), Doğan Kitap, İstanbul.
0 Yorumlar
Yanıt Ver. |
AuthorRIZA HORASAN ARŞİV
Ocak 2017
Kategoriler |